31 Ağustos 2013 Cumartesi

Ehl-i Sünnet Nedir?





Ashab-ı Kiram’a Karşı Vazifelerimiz

Hz. Peygamber’in (A.S.) Ashabı, Allahu Tealâ’nın Kur’an-ı Kerim’de övdüğü bir altın nesil. Allah’ın Elçisi’nin yol ve dava arkadaşları. O’nun sohbet ve nazarlarıyla terbiye olmuş bu neslin sözleri, tutum ve davranışları, bütün hak mezhepler tarafından dini hükümlerde kaynak olarak alınıyor.
Bir müminin, Allah ve Rasulü (A.S.)’ne imandan sonra en mühim vazifelerinden birisi, Allahu Tealâ’nın kendisine iman kardeşi yaptığı müminleri Allah rızası için sevmektir. Bu sevgi saygı ister, hürmet bekler. Sevdiği kimseye karşı hürmet ve saygıda kusur edenlerin sevgisi kalpte değil, dildedir.
Ashab-ı Kiram (R.A.), ilk müminlerdir ve müminlerin en şereflileridir. Onlar, dünya gözüyle alemlere rahmet olan Hz. Rasulullah (A.S.) Efendimizi gördü ve onu candan sevdiler. Onunla gönül birliği yapıp, onun nazar ve nezaretinde büyük İslam emanetini taşıdılar. O’nun sesini duyup, yürüyüşünü ve gülüşünü seyredip, acısına ve sevincine ortak oldular. Allahu Tealâ  onlara peygamber olarak Yüce Habibi (A.S.)’ni nasip etti. Habibi Hz. Muhammed (A.S.) için de ashab olarak onları seçti. Bu, ne güzel bir nasip ve ne güzel bir seçimdir.
Ashab-ı Kiram, Allah ve Rasulü (A.S.)’nün sevgisine ve övgüsüne mazhar olmuşlardır. Allahu Tealâ onlara mümin ve müslüman diye hitab etmiş, kendilerine Muhacir ve Ensar ismini vermiştir. Erkeği ve kadını, genci ve yaşlısı ile onlar, sonradan geleceklere en güzel kul ve en hayırlı ümmet modeli olmuşlardır.
Bizim onlara karşı önemli vazifelerimiz var. Bunlar içinde asla vazgeçilemiyecek olanlar şunlardır:
 Ashabı Sevmek Allah Ve Rasulü’nü Sevmektir
Allahu Tealâ’nın insanlar içinden seçip Peygamberinin (A.S.) yardımcısı ve arkadaşları yaptığı, onlar vasıtasıyla dinini yaydığı kimseleri sevmekten hangi mümin rahatsız olur?  Hiç şüphesiz onları sevmek imanın bir parçasıdır. “Akidetü’t-Tahâvi” adlı meşhur akaid kitabında Ehl-i Sünnet’in Ashab sevgisi şöyle zikredilir:
“Biz, Allah Rasulü (A.S.)’nün Ashabını severiz, ancak sevgide aşırılığa gitmeyiz. Ashab-ı Kiram’ın hiç birini ayırt etmeyiz. Onlara buğz edene buğz ederiz ve o kimseyi hayırla anmayız. Ashabın hepsini hayırla anarız. Ashabı sevmek din, iman ve ihsandır; onlara kin ve nefret ise küfür, nifak ve azgınlıktır.”
Allah Rasulü (A.S.)’nün  şu uyarısını hafife almak mümkün mü? “Ashabımı seven, beni sevdiği için sevmiştir. Onlara buğzeden ise beni sevmediği için onlara buğzetmektedir. Onlara eziyet eden bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden Allah’ı gazaba getirmiş olur. Allah’ı gazaba getiren kimsenin ise helak olması yakındır.” (Tirmizî, Ahmed, İbnu Hıbban)
 Onların Tümünü Hayırla Anmak Zorundayız
Hz. Hüseyin (R.A.)’in oğlu Ali Zeynel-abidin’in (Rh.A.) yanında Irak’lı bir grup, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman (R.A.) hakkında ileri geri konuşmaya başladılar. Sözlerini bitirince Hz. Zeynelabidin (Rh.A.) onlara dönerek “Bana söyler misiniz, sizler kimsiniz? Siz, Allahu Tealâ’nın, ayetinde belirttiği gibi (Haşr/8) Muhacir ismini verdiği, İslama ilk adımı atan, müslüman oldukları için vatanlarından çıkarılan, bu uğurda mallarından vaz geçen, gece gündüz Allah’ın rıza ve ihsanını arayan, Allah’a ve Rasulü’ne yardım eden, her şeyleri ile sadık olan kimseler misiniz?” diye sordu. Onlar “Hayır biz o gruptan değiliz.” dediler. Hz. Zeynelabidin (Rh.A.) “Yoksa siz, ayette (Haşr/9) bahsedildiği şekilde imanı içlerine iyice sindiren, Medine’yi iman yurdu haline getiren, kendilerine hicret eden müminleri seven, onlara verdikleri mal ve hizmetlerinde hiç gözü olmayan, kendileri ihtiyaç içinde iken kardeşlerini nefislerine tercih eden ve önce onlara veren, nefislerinin cimriliğinden kurtulup felaha eren Ensar topluluğundan mısınız?” diye sordu. Onlar, “Hayır. Biz bahsettiğin Ensar da değiliz.” dediler. O zaman Hz. Zeynelabidin (Rh.A.) “Bu iki gruptan olmadığınızı kendiniz söylediniz. Ashaba dil uzatan şu tavrınıza bakıyor ve şahitlik ediyorum ki siz Allahu Tealâ’nın haklarında “Muhacir ve Ensar’dan sonra gelen müminler şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bizi ve imanda bizden önce geçen kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin ve düşmanlık bırakma. Rabbimiz! Hiç şüphesiz sen çok şefkatli ve çok merhametlisin.” (Haşr/10) buyurduğu kimselerden değilsiniz. Çıkın dışarı, Allah size layık olduğunuzu versin.” dedi. (Ebu Nuaym)
Hz. Zeynelabidin (Rh.A.)’in ashaba dil uzatanlara cevaben okuduğu yukarıdaki ayet-i kerime ile Yüce Rabbimiz, sonraki müslümanların Ashab-ı Kiram’a karşı edebini belirlemiş oluyor.
Rasulullah (A.S.) Efendimiz defalarca “Sakın ashabıma dil uzatmayın, aman onlar hakkında kötü konuşmayın! Ashabım zikredilince ya hayır konuşun veya susun. Onlara kızıp beni üzmeyin.” şeklinde uyarılarda bulunmuştur. (Bkz. Buhari, Müslim, Heysemî)
Ehl-i Sünnet alimlerinin tercih ettiği görüş şudur: Hz. Peygamberi sevmenin ve yüceltmenin bir gereği de, onun Ashabını sevmek ve onlara dil uzatmamaktır. Onların arasında meydana gelen ihtilaf ve çekişmelerin hakemliğini Allahu Tealâ’ya bırakmaktır. Kendilerini hayırla anmalı, güzel hallerini örnek almalı, onlardaki ilahi aşk ve edebe talib olmalıdır. Bid’at ehlinin ve din düşmanlarının Ashab hakkındaki yaygara ve yanlış fikirlerine rağbet etmemelidir.
Ashabın masum olduğunu, hiç bir kusur ve günah işlemediğini düşünmeyiz. Fakat “ne kusur işlediler acaba?” diye kusur arayıcılık da yapmayız. Her şeyi, işlerdeki sırları bilen Allahu Tealâ’ya havale ederiz.
 Ashaba Tabi Olmak Kurtuluştur
Allahu Tealâ, Muhacir ve Ensar’ı bize “es-sâbikûn yani iman ve İslam’a girmede önde gidenler” diye tanıtmış ve haklarında “Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular. Allah onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler hazırladı; orada ebedi olarak kalacaklardır” hükmünü ve müjdesini vermiştir. (Tevbe/100) Bu müjde sadece onlara has değildir. Ayet, onlardan sonra gelip de iman ve itaat konusunda onlara en güzel şekilde tabi olanların da aynı saadete kavuşacağını müjdeliyor.
Ashab-ı Kiram (R.A.)’ın yol ve görüşlerinin aksine hareket edenleri, şu ayet-i kerime çok ciddi şekilde uyarmaktadır: “Kendisine doğru yol belli olduktan sonra kim, Peygamber (A.S.)’e karşı gelir ve (onun izindeki) müminlerin yolundan başka bir yola girerse, onu o yöneldiği şeyle başbaşa bırakır ve sonunda Cehennem’e sokarız. O ne kötü bir yerdir!” (Nisa/115)
İmam Malik (Rh.A.) demiştir ki: “Ömer b. Abdulaziz (Rh.A.) şöyle derdi: “Rasulullah (A.S.) Efendimiz ve ondan sonra müslümanların idaresini üstlenen Raşid Halifeler bir takım uygulamalar ortaya koydular. Onlarla amel etmek Allah’ın kitabını tasdik etmektir. Onlara uymak Allah’a itaatı kemale erdirmektir ve Allah’ın dinini yaşamada en büyük kuvvettir. Hiç kimsenin onları değiştirme, onları bozma ve onların aksine gitme yetkisi yoktur. Kim onlara uyarsa hidayete ulaşır. Kim onlarla kendisini desteklerse ilahi yardıma mazhar olur. Onlara muhalefet eden kimse, müminlerin gittiği hak yolun dışına çıkmış olur. Allah o kimseyi girdiği yoldaki sapıklığı ile başbaşa bırakır ve sonunda Cehennem’e atar. O ne kötü bir yerdir.” (İbnu Ebî Hâtim)
Büyük alim Abdullah b. Mubarek (Rh.A.) der ki: “Şu iki haslet kimde bulunursa, o kimse kurtulur: Sözü ve özüyle doğruluk ve Allah Rasulü (A.S.)’nün Ashabını sevmek.” (Kadı İyaz)

Sosyal medya: 
http://semerkanddergisi.com/ashab-i-kirama-karsi-vazifelerimiz/